Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ün EN BÜYÜK DİNSİZLİK: DOĞAYI TAHRİP yazısına ilaveler yaparak yayınlıyorum:
Kur’an evreni tanıtırken şöyle diyor:
Her şey Allah’ı tespih eder, ama siz bunu fark edemezsiniz. (İsra, 44)
Örneğin, mikroskopla bile görünmesi mümkün olmıyan atomik skaladaki atom çekirdeklerinin / protonlarının cazibesindeki hareket halindeki elektronlar belirli yörünge veya yörüngelerde -çekirdeğin etrafında- devamlı olarak dönerek hareket ederler. Elektronlar bile vazifeleri gereği yorungelerindeki hareketleriyle her zaman Allah’ı tespih etmekteler. İnananlar olarak bunda buyuk dersler var.
Buradan hareket eden sufi düşünce, tüm varlıklara, özellikle yaş bitkilere saygılı davranmıştır. Çünkü onlar ibadet halindedirler. Hem de riyasız, ivazsız bir ibadettir onlarinki…
Allahın büyük vazifeler ve sorumluluk verdiği insanlarınki ise çoğunlukla riyalı ibadet… Ağaçları kesip yerine duvar dikerek orada ‘ibadet’ edeceğini öne süren zihniyetteki insanlara sormak lazım: Sen ne yaptığını sanıyorsun? İbadetine riya karışmayan bir ibadet arkadaşını dünyada yok edip ibadetine bin türlü riya karıştıran insanı öne çıkarıyorsun. BU AKIL SAHİBİNİN YAPABİLECEĞİ İŞ MİDİR???
Kur’an, resmi mabetsiz bir dünya isterken ne yaptığını çok iyi biliyor. Çünkü esas mabet, mabetli dünya istiyenlerin mabet yapmak için tahrip ettikleri tabiattır. ESAS MABEDİ YIKTIKTAN SONRA YERİNE HANGİ MABEDİ KOYACAKSINIZ???
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e göre, doğanın dengelerini bozanlar, Allah’in lanetine müstahak hale gelirler. Hayatı boyunca, lanetlemeye hep karşı çıkmış, ‘Lanet olsun’ tabirini parmakla sayılabilecekten daha az kullanmış bir peygamber, yerkürenin doğal dengelerini bozanlar icin şunu söylemekten çekinmemiştir:
‘Yerkürenin belirgin alametleri olan değerleri / işaretleri / yeryüzünün olmazsa olmazlarını yozlaşttırıp bozanlara Allah lanet etsin!!! (Zehebi, Kitabu’l-Kebair ve Tebyinu’l-Maharim)
Din dilini bilim diline cevirirsek ne görüyoruz? Başka bir deyişle Kur’an’ın altını çizdiği genel ve doğal tespih faaliyeti nasıl işliyor?
Bu işleyişin burada sadece birine değinelim. Bu, doğadaki karbon dioksit faaliyeti olsun.
Bilindiği üzere atmosfere salınan karbon dioksiti azaltmak gayesiyle dünya ülkeleri toplanarak Japonya da uluslararası Kyoto anlaşmasını imzaladılar birkaç sene önce ve A.B.D. bu anlaşmayı imzalamamıştır, oysa ki dünyada atmosfere en çok karbondioksit salan ülke olarak A.B.D. bilinir. Diğer doğa tahribatları bir tarafa, sadece bu yüzden bile A.B.D. doğamızı onlarca yıldır tahrip etmektedir. Bunun geri dönüşü yoktur. Bu konuda tedbirler alarak doğa dengesini kurmaya çalışan veya tahribatı geciktirmek istiyen diğer ülkeler karşılarında sözde müttefik ülke A.B.D.’yi doğanın baş düşmanı olarak gerçek hüviyetiyle bulurlar.
Karbon dioksit (CO2) hayatın, ozellikle insan hayatının işleyişi sırasında çıkardığı birinci derecede gazdır. Bir zehirdir. Ama hayat Allah tarafından öyle güzel düzenlenmiştir ki, bu zehir, hayatın başka bir faaliyetinde gıda olarak kullanılmakta.
Karbon dioksit, bitkilerin büyümesinde kullanılıyor. Bitki CO2 emip (yiyip) yerine oksijen veriyor. Yaratılıştaki güzelliğe bakın ki, ormanların yiyemediği karbon dioksit olursa, bu fazlalık da okyanuslar tarafindan emiliyor. Ama bunun da bir sınırı var, bu dengelerin korunduğu bir dünyada işliyor. Dengeler bozulunca ne yeşillik bu görevini yapabiliyor ne de sular / göller / denizler / okyanuslar. Ve netice olarak anarşi, kaos, felaket başlıyor. Sebep insan. Sadece ve sadece insan, hayvan degil, fakat insan. İnsanın aklı varya, deliler hariç aklıyla düşünebiliyorya, aklıyla düşünerek doğayı tahrip edince neticeden sadece insan sorumlu.
Yüce Kur’an, sadece insanın işlediği bu kozmik cinayeti bakın nasıl tanıtıyor:
‘İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki, geri dönebilsinler.’ (Rum, 41)
Ormanları yakan / kundaklayan, gereksiz yere ağaçları kesen insan da cinayet işlemiş ve lanetlenmis biri oluyor.
Simdi bu konuda bilimin söylediklerine bakalım:
‘İnsanoğlu, atmosfere her yıl, 6.5 milyar tonu fosil yakıtlarından, 1.5 milyar tonu da yeşilliğin tahribinden kaynaklanmak üzere toplamda yaklaşık sekiz milyar ton karbon-dioksit yüklüyor. Bu toplamın yarısından biraz azı, gezegenimizi ısıtmak üzere atmosferde kalıyor…’
‘Ormanın her bir hektarı, atmosferi yılda yaklaşık iki ton karbondan arındırıp sera etkisiyle ısınmayı önlemeye katkıda bulunuyor…’ (Tim Appenzeller; National Geographic, Subat 2004)
Tabiat ananın şefkati burada da kalmıyor. Tabiat ana, insanoğlunun azgın tahriplerine karşı insanı insandan korumak uzere yeni tedbirler de alıyor. Küresel ısınma artarak karbon-dioksit emme sistemi zayıfladığında, ‘artan ıısınma, karbon dioksit emen ağaçların büyümesini hızlandırarak sıcaklık artışını yavaşlatmaya yardımcı oluyor, yani dengeyi tesis etmeye çalışıyor.’ (Tim Appenzeller; National Geographic, Subat 2004)
Ne var ki, dengelerin buyuk oranda bozulmasi gezegenimizi tabiat ananin artik çare bulamayacağı bir yere götürebilir. Örneğin ısı artışı belli bir noktayı gecince ki, bugunlerde bile bu noktayı aşmış / geçmiş bulunuyoruz. Kuzey Kutbu’ndaki yeraltı buz tabakaları erimiye başlıyor ve dengeler bozuluyor. BUNUN GERİ DÖNÜŞÜ YOK. YANİ, BUGÜNLERDE YAPICI TEDBİRLER ALINSA BİLE GEZEGENİMİZİ 50 SENE ÖNCEKİ DOĞA KALİTESİ DURUMUNA GETİREMEYİZ. ALINACAK YAPICI TEDBİRLERLE, SADECE GEZEGENİMİZE GELECEK FELAKETI BİR MÜDDET GECİKTİREBİLİRİZ.
Denge bozulmasına doğanın cevabı sert oluyor:
Eriyen buz tabakalarında tutulan karbon açığa çıkıp atmosfere yayılıyor. Yapılan hesaplara gore, bu çözülme sürüp giderse atmosferdeki karbon oranında yüzde 25 artış olacaktır. Bunun ne anlama geleceğini iyi düşünmek gerekiyor. (daha…)
Read Full Post »